3 Şubat 2013 Pazar

Rahat


Düşünüyorumda bir eksik bir fazla yaşadıklarımız aslında. Çok da derin değil be abi, kasmamak lazım. Her şeye olduğundan fazla anlam yüklemeyi çok seviyoruz çoğumuz. "Yalnız benim başıma geliyor", "beni kimse anlamaz", "sen nerden bileceksin" tarzında cümleler sarf ediyoruz. Kendimizi özel hissetmek, kimsenin bizim gibi olmadığını düşünmek nasılda okşuyor egomuzu. Acıları en derin biz hisseder, en güzel eğlenceleri biz yaşarız. Bence kazın ayağı öyle değil sanki.

Sen anlatırsan ya ben anlarsam, ben hissederken, sen de hissedersen? İnsan değil miyiz sonunda ? Tamam ben anlamazsam, o anlar, o yaşamadıysa ben yaşadım aynısını yakınından uzağından. O kadar birbirimize uzak değiliz aslında, ama farkında değiliz ! Hayata gereğinden fazla anlam yüklememek gerekir keza kendimizede fazla anlam yüklememeliyiz. Asla bu bizim basit yaratıklar olduğumuzu düşündürmesin size. Basitlikten öte bi karmaşıklıktır, insanları birbirine yakın ya da uzak kılan. Bunun kaçımız farkındayız ?

Akıp geçiyor her türlü zaman. Düşünsende geçiyor, düşünmesende, üzülüyorkende, mutluykende, o hep bildiğini okuyor.

Çok kasmamak, kasılmamak lazım !  Seviyorsak seviyoruz o da bilsin, bende biliyim. Bırakalım Ahmetle, Ayşe de bilsin. Kimin kimden ne kadar artısı var şu hayatta. Kim kimi ne kadar iyi bilebilir, ne kadar o olabilir. İçiyorsan, kusmayıda biliceksin.  Bilmiyorsan, bilmiyorum demeyide.  Ben ne biliyorum şu hayatta? İnsanı bilerek başlamak kadar güzel şey var mı ? 

Kıyısından, köşesinden yaşamamak gerek hayatı. Seviyorsan hakkını vereceksin, mutluyken sınır çizmeyeceksin, istiyorsan yapacaksın, çekinmiyeceksin o ne der, şu ne der demeyeceksin. Kimle mutluysan onla takılacaksın. Neyi seviyorsan, onu yapacaksın. 

Ya da geçip gidince yıllar. Ulan ben ne yaptım, neden bunları yapmadım demeyeceksin !

Kirleneceksin, kirleteceksin.Yaşayacaksın, yaşatacaksın. Koşup yorulup, düşeceksin. Hata yapacaksın sonra bi daha hata yapacaksın. Hayatının bir anında, biri için vazgeçilmez olacaksın. Ama ne yaparsan yap ruhunu kirletmiyceksin. 

Eller kirlendimi yıkıyorsun çıkıyorda, ruhlar kirlendimi zor be abi ...

Cagatay Akcay

Benim gibi bir sey


Her seyi acik ve net yazmaya calisacagim bu yazimda ama cok sevdigim bir dostumun soyledigi gibi, insan kendini anlatirken her seyi anlatmaz bazi seyleri kendine saklarmis.

Sizden biriyim ben, ama bir o kadarda sizden farkli. Zaaflarim var sizin kadar, kotu ozelliklerim var. Zor biri olmadim hic, cok acik oldum sadece. Insanlarin eksik yanlarini gordugum kadar artilarinada dikkat ettim ve arkadaslarimi hep o sekilde sectim.

Akilli olamadim hic bir zaman. Su kosullanmis hayatta, cogu insan gibi toplum normlarina uyamadim. Sabah 8 aksam 18 yapamadim. Cok zorladim kendimi. Kustum, kabuslarla uyandim, gelecek kaygilari sardi dort bir yanimi ama sizin gibi kabullenemedim. Evet belki gucsuz ve iradesizim, belki de kendimi ve yasamayi cok sevdigim icin istemedigim seyleri yapamiyorum. Secin koyun birini kart vizitimin ustune. Nasil isterseniz oyle dusunun.

Her zaman maneviyata maddiyattan daha fazla onem verdim. Aslinda cogumuz boyleyiz. Kimse ustune alinmasin bana maddiyatci diyor diye. Benim ki biraz farkli gercekten cok sade bir hayatla idare edebilirim. Hayata dair hic bir hirsim yok. Karakter meselesi abi bu kimi oyle, kimi boyle. Ben asiri uclarda hirssiz biriyim kariyer konusunda. Isin acikcasi cok ta sikimde degil be abi gittigi yere kadar gider, gitmezse kirilsin kadehler, kapansin kepenkler.

Benimle olacak kadinin beni deli gibi sevmesi lazim, katlanamaz yoksa bana. Hayir, hayir sevgilimin isini zorlastirmam. Onu cok severim, ihmal etmem, yalan soylemem, mutlu ederim, sevdigim kadinin her zaman arkasinda dururum o yuzden olmaz bizim anlasamamiz. Sadece onun istedigi sekilde bir erkek olamam, onun kalibina giremem. Aptallar cazibelerini kullanip  degistirmek ister erkegi, akillilar ise yavas yavas isler, yavas yavas degistirmeye calisir karakterini adamin. Sevgisini somurur. Aman ne kotu bir seydir bu. 

Kiminle beraber olucaksaniz o insani iyice taniyin. Tanimak icin caba sarf edin, her seyi zamana birakmayin. Ask genelde gecicidir. Buyu bozuldugu zaman suratlar hemen eksiyiverir. O insan size gore degilse, yaptigi ya da yapmadigi her sey bir anda gozunuze batmaya baslar. Sonra gozler disari cevrilir. O yuzden karakteri, yasam tarzi, istekleri ve beklentileri size uyan insanlarla birlikte olun. Zor olsada onu kovalayin. 

Sevdiklerimin sansli oldugunu dusunurum. Sevginin hakkini veririm. Sevgilim, dostum her kim olursa olsun seviyorsam eger bunu gosteririm. 

Sevin, sevisin, kizin, kufredin, hata yapin, eksik yapin, bozun, tamir edin, her seyi yapin ama sevdiginiz insana sevginizi gostermekten korkmayin !

Insanlar sevildiklerin farkinda olduklari  zaman degil, sevildiklerinin farkinda olmadiklari zaman usurler...

Cagatay Akcay

15 Haziran 2012 Cuma


Sabun Kopugu


Zaman gectikce eskir insan, eskidikce eksilir. Masaya sandalyeyi
cekmektense, sandalyeye masayi cekmeye calisiriz. Etken oldugumuz
cogu durumun icinde edilgenlik saklidir. Toz biriktiririz yillar gectikce.
Kabullenistir, kazanmak bazen. Doluya bosa bakmadan kirariz bardaklari.
O bardaklarin camlari saplanir vucudumuza. Buzluga koydugumuz su kutlelerinin
yanina kalbimizide mi saklasak? En bunaldigimiz anlarda yastik yapsak basimizin
altina. Sabun kopukleri bulassin ustumuze, kaybettigimiz butun hayallerimizle
birlikte...

Cagatay Akcay

14 Mart 2011 Pazartesi

Bir Kadın Tanıdım

Bir kadın tanıdım,

Gülüşü yüz metre öteden içimi ısıtan.

Bir kadın tanıdım,

Ben buradayım der gibi beni yanına çağıran

Bir kadın tanıdım,

Islak saçlarımı teninde kuruttuğum

Bir kadın tanıdım,

Bakarken gözlerine içinde kaybolduğum

Bir kadın tanıdım,

Uzakları yakın kılan, siyahları beyaza boyayan

Bir kadın tanıdım,

Nefes alışı en güzel besteden güzel olan

Sonlandırırken ifade edemediğim hislerimi bilmeni isterim ki

 ‘’ Uzun bir tebessüm yayar yüzüme, sevdiğin adam olma gururu’’

Çağatay Akçay

27 Şubat 2011 Pazar

Aklım

Düşüncelerimle mücadele etmekten o kadar yorulmuş ki aklım, zerre vücudumu kıpırdatmadan yılların yorgunluğunu taşıyorum. Henüz çok erken diye düşünürken hayat, sisleri aralayıp gökyüzünü görmektense, gözlerimi kapatıp karanlıkta kayboluyorum. Temel ihtiyaçlara indirgenmiş hayat kadar aklıma yatan tek şey, üstü dondurmalı puding bu aralar. Uyumama yakın okuyabileceğim birkaç kitap yetse de artık bana, olmasa da olur diyorum. Bir tutam sevgiyi içimde hissetmek ısıtıyor bedenimi çoğu zaman. Gökyüzüne çizmiyorum mutluluk resimleri, puslu geceleri aydınlatmak için mücadele etmiyorum.

Değip değmeyeceği kaygısından uzaklaşan aklım, alıp bedenimi bir sandala yükleyip, dalgaların hükmüne bırakıp aksın.

Umutsuz değil satırlarım sadece fazlalıklarımı atıyorum

Şimdi bir sütlü kahveye hayır demezdim

Aklım kalabalıkta gizlenen en tehlikeli saklım…

Çağatay Akçay

7 Şubat 2011 Pazartesi

Üstü Örtülü Yüzsüzlük

Beklenilmeyen beklentileri kendime yükledim
Şapkamı önüme koyup tavşan çıkmasını bekledim
Geçerken seneler değişmeyen renkler
Siyah en saf haliyle yine karıştırmış bir şeyler

Değişmesini istediğim şeyler için değişmeyen gerçekler
Arkasında puslu gülüşler kimin elinde niyetler
Havanın ağırlığı akşamdandı gelişler 
Sabun kokulu dolabımda kirlenmemiş kıyafetler

Arkama bakmadan kaçsam bilinmeyen suretler
Göze almak kolay dersen işte burada biletler
Her şey için söylenecek çok söz var, çok dilekler
Takılıp düşsen yine iyi, ya kırılırsa bilekler

Bakarken arkamdan gözler mesnetsiz
Ben kimseyi üzmek istemedim ki
Geçerken seneler birbirinden habersiz
Ben hiç büyümek istemedim ki

Çağatay Akçay

30 Ocak 2011 Pazar

Yalan Kadar Gerçek

Kaleye geçmiş 11 yaşında bir çocuk tanıdım
Biraz tombul ama boyunun uzayacağı belli
Gelecek zamandan habersiz geçip giderken saatler
Yalın sitesi apartmanların birisinin çatısında
Bir akşam saati
Sene 2004
Yazın en sıcak vakti
Bir delikanlı tanıdım
Henüz 17’sinde
Kalbinde kıpırtılar belki de ilk aşkın şarhoşluğu
Çatıda tartışmalar
‘’Led’’ diyişin çok taze üstünden
8 sene geçmiş olsa bile
Bir adam tanıdım Ankaraya gelmiş
Evimde balkonumda gelecekten umutlu
Bölümümü kazanmış soruları var aklında
Küçücük aklımla yardımcı olmaya çalıştım
Bir adam tanıdım ‘’ceza’ güzel müzik yapıyor
Çağatay dedi bana biraz şaşırdım
Kendimce yadırgadım
Bir adam tanıdım ‘’pes’’ te yenemediğim
Bir adam tanıdım
İçinde zerre kaypaklık yok
Bir adam tanıdım
Kalbi kendinden büyük
Bir adam tanıdım
Hiç aklımdan çıkmayacak olan
Sana darıldım, abine darıldım
Yanlış anladım, yanlış anlattım
Yanlış anlaşıldım
En gerçek olan şey yalandır bu hayatta
Yalan kadar gerçek yokluğun
Mersinde yağmur varmış
Her yerde toprak kokusu
Huzur içinde uyu Doğu

Ankara

Çok soğuk bugün…

Çağatay Akçay

25 Ocak 2011 Salı

Kızarmış Ekmek Kokusu

Ayakkabımın bağcıklarını bağlarken aklım karışıyor bazen
Oysa çok küçükken öğrenmiştim bağlamayı
Pireler berber, develer tellal iken zamanları
Buzlukta ki dondurmam bozulmaya yüz tutmuş
Ne severim bilirsin ben dondurmayı
Dışarıda yağmur yağarken
Mutfakta kızarmış ekmek kokusu
Saat sabah beş buçuk camda ocak buğusu

Sözlerimi sakınmaz yanında susmazdım
Aklımda çok şey var duymana değer
Cümlelerimin karışmasından korkmazdım
Sen günah kadar güzel olmasaydın eğer

Aman boşver şimdi sen
Zaten hep çok keyiflidir balkonda sigara içmek…  

Çağatay Akçay

Kiremitte Levrek

Bileklere kadar ıslatmalı deniz nerden baksan elli metre boyunca
Bahçede  kasımpatları
Uzaklarda balıkçı tekneleri ağlarını bırakırken denize
Güneş tepelerin arkasından batmaya yüz tutmalı
Sahilde yürürken yaşlı amcalar, teyzeler
Herşeyden habersiz kıvırcık saçlı çocuk
Taşlarını sektirememeli en az üç kere

Kiremitte levrek kokusu
Ne de güzel  kokar burnuma
Beni öldürecek olan sigaramı
Büyük bir keyifle içime çekerken

Ellerim dolu görmüyor musun derken
Mutlaka bir şey istemeliyim senden 
Kendi yapabileceğim bir şey olmalı  üstelik
Ama mutlaka senden istemeliyim kıçımı kaldırmadan
Güneşi doğurtan bensem
Batışını da  izlemeliyim bu akşam  üstünde
Hem sen nereden bileceksin
Bütün gün
Bütün güzellikleri seyretmenin
Ne kadar yorucu bir keyif olduğunu

Sefa pezevenkiyim bugün valla
Ne uyandığımdan beri dört kere önümden geçen
Süt mısır sattığını iddia eden bıyıklı amca keyfimi kaçırabilir
Ne de  her yanından geçen insana "çekil" diye bağıran 
Taşlarını denize atan kıvırcık saçlı çocuk

Komşunun palavralarını uzaktan duymalıyım
Malum hep bağırarak konuşur gavat
Yeni yetme kızlara yalan kahramanlıklarını anlatırken
Oysa ki akşam karısının nereden geleceğini bilmiyorki garibim

Kiremitteki levreği tabağa koyarak gelmelisin yanıma
Levrek zerre kadar umrumdamı  olur sanıyosun
Sen bana gelirken?
Huzurlu bir gülümseme yerleşmeli yüzüme 
Sana kaşlarımın altından bakarken
Levrek bir tarafa
Tabak bir tarafa saçılmalı 
Sana ilk gördüğüm zaman ki gibi 
Sımsıkı sarılırken

Herşeyi hemen istiyorsun Çağatay
Çocukken de böyleydin hep
Bekle biraz bakalım 
Daha zamanı var...

Çağatay Akçay

Gölgesi Olmayan Ağaç

O hep ordaydı
Çok az insan fark etti orada olduğunu
Fark edenlerin hepsi unuttu
Neyini hatırlayacaklardı ki?
O hep yalnız kalmış
Belli halinden
Uzaktan izlerim onu hep
Sarmaşıkları yok gövdesinden tutan
Ama kökleri sağlam
Belli duruşundan
Gölgesiz bir ağaç o
Ne aşıklar ağustos sıcağında altında sevişti
Ne adaklar adandı
Mendiller bağlandı
Kuru dallarıına
Keresteciler bile balta vurmadı
Güçsüz bedenine
Gölgesi olmayan ağacın
Meyveleride yoktu
Çocuklar tırmanıp ne toplayacaklardı?
Kimse saklambaç oynamak için
Yüzünü yummadı ona
Yüze kadar kimse saymadı
Ama o hep ordaydı
Gölgesiz ağaç
Yağmurlarda ıslandı
Gölgesiz ağaç
Güneş altında kavruldu
Kimse fark etmedi gölgesinin olmadığını
Güneş apaçık bir şekilde tepesinden bakarken
Gölgesi olmayan ağaç
Hala orda ben gibi
Gölgesi olmayan ağaç
Herkes kadar sen gibi ...

Çağatay Akçay

Soğuk Nefes

............ Gözlerimi kapat der gibi baktı bana, sırtını Ankara'nın en eski, en kirli boyasını taşıyan binasının duvarlarına yaslamışken. Beş dakika olmuş muydu bilmiyorum göreli o  bitmiş bedeni.Yüzüne baksam anlayabilir miydim çektiklerini? Eline dokunsam anlatabilir miydi  yarım bıraktıklarını? Konuşabilir miydi benimle biraz daha zamanının olduğunu bilse. Var mıydı  o kadar gücü, eğer zamanında çok içten birilerini sevmişse? Zerre  kadar umut ışığı yoktu gözlerinde, sonların bir başlangıç olduğuna  dair. Eksik kelimeler saklıydı belki ceketinin iç cebinde

Yanına gidip eğildiğim anda  fark ettim sakallarının dört renk olduğunu. Kızıl, siyah, sarı ve kahve. İster miydi o renk cümbüşünün içinde gözlerini  kapatmamı. Gerçekten ben miydim o anda onun yanında olan ve onun yanında olmak zorunda olan? Oysa ki büyümemiştim yeteri kadar, hayatın acı, ağır gerçekleriyle yüzleşmek için .

Gözlerini kaparken hissettim nefesini ve  o zaman öğrendim insanın son nefesinin soğuk olduğunu...

Çağatay Akçay

İçinde

Yağmur yağar, toprak kokar, toprak nefes sesinde
Gölgem olur, suya düşer, su bulutun üstünde
Ayaz olur, onu bulur, o kimlerin peşinde

Toprak susar, yağmur durur, yağmur yüzbin şekilde
Su bulanır, gölgen uyur, gölgen kimin cisminde
Onu görür, ayaz kaçar, ayaz kimin kalbinde

Gece olur, uzun olur, uzun yollar kapımda
Sarhoş olur, başım döner, başım yorgan altında
Sabah olur, güneş doğar, güneş dağlar ardında

Uzun geçer, gece küser, gece benim rengimde
Başım gider, sarhoş içer, sarhoş neyin derdinde
Güneş uzak, sabah tuzak, sabah benim gizimde

Biri susar, seni görür, sen kimlerin içinde
Biri için, demek için, demek benim içinde
Senin için, biri yaşar, biri senin içinde

Benim düşüm, senin yüzün, yüzün düşüm içinde
Benim için, bir şey düşün, çok istesin içinde

Sen olalım

Ben olalım

Birbirimizin içinde...

Çağatay Akçay

Kaçak Tren

Gökyüzünde dolaşırken eşgüdümlü füzeler
Nasıl tutsun elimi benim yedi cüceler
Etrafımda ki insanlar yaparken mantık evlilikleri
Ben kış günü giyerim parmak arası terlikleri
Herkesle sevişirsen kaşı, gözü, saçının rengi
Sonra olmayasın dünya aids günü frengi
Sevdiklerime ulaşamazsam mobil kapsamında
Canımı sıkarlar benim aralık akşamında
"Geçmişin izlerini görsem de gözlerimde
Hala en güzel günlerim senin sözlerinde"
Diye bir şiir yazmıştım çok eski zamanlarda
Yeni nesil kızların kıçı daha da bi tavanlarda
Herkesi üzersen iki şımarık laf diye
Ölünce bulamazsın seni alacak nakliye
Anlamlı anlamsız konuşmalar yapsam da
Hala mumlar yanıyor benim pastamda
"Gökyüzü karardı içimde matem
Sigaramı yakarken düşümde yalnız sen"
Hüzün vardı ama güzeldi eski zamanlar
Şimdi çok karışmış sapla samanlar
Ben düşünmüyorum ilerde evimde kalebodur
Seni öldüren aşksa bil ki yaşatanda odur
Bu yazımda eğer hala mantık ararsan
Söyle nasıl olsun senin pizanda parmesan
Elbet vardır bana da bir akıl fikir veren
Gözlerinizden öper sizi  "kaçak tren"

Çağatay Akçay

Kelebekler

Korkardım bütün börtü böcekten küçükken ama onlar farklıydı hep. Türlü türlü renkli kanatlarıyla böcek gibi düşünmüyordum onları. İncitmekten korkardım hep kırılmasın isterdim kanatları. Süzülerek uçardı onlar mis kokulu ilkbahar sabahları.

Annemle yazlıktayken henüz 4-5 yaşındayken tanıdım onları. Hep yakın uçarlardı bana selam vermek isterken. Yakalamaya çalıştım bir tanesini incitmeden. Çok net hatırlıyorum mavi, siyah, sarıydı renk’i avuçlarımda dururken. Bu ne anne dediğimde kelebek dediğini hatırlıyorum sanki çok gerek varmış gibi onlar en fazla 1 hafta yaşıyor oğlum derken. İlk hüzünlendiğim anlardan biriydi hatırlıyorum hayata dair.

Çocukluk zamanları heyecanlı kalpler. Üstelik her yerde, her tarafta gülen, kahkaha atan yüzler. Yaz zamanları hareketli kimse yerinde duramazken. Her kız güzel, herkes iyi, mutlu bir şekilde bici bici yerken.

Derken;

Başlamaya başladı dertler. Sorumluluklar, hayat kaygısı, kötü hisler, asık suratlar.

Güzellikler şimdi nerdeler?

Güzellikler her yerde, görmeyi bilen gözlerle bakmak gerek derdi büyükler.

Kelebekler nerdeler?

Görüyor musunuz hiç ben artık pek göremiyorum güzel kanatlı kelebekleri. Güzel şeylerdi, kısa ömürlülerdi. Artık güzel şeyler kısa da olsa girmiyor mu hayatımıza?

Kelebekler nerdeler?

Kelebekleri hiç sevemedim ben.

Çünkü,

Güzel şeylerin çok kısa sürdüğünü henüz küçükken öğrettiler… 

Çağatay Akçay

Biriktirdim

Hep biriktirdim;

Küçükken hiç kullanmayacağım peçeteler biriktirdim, birbirinden renkli misketler biriktirdim.

Denize atmaya hazır taşlar biriktirdim, hala üstümden atamadığım yaslar biriktirdim.

Zaman geçti büyüdüm;

Yılbaşı ağacım için süsler biriktirdim, henüz gerçekleşmemiş düşler biriktirdim.

Her kış biraz sisler biriktirdim, hiç duymak istemediğim sesler biriktirdim.

Maalesef;

Bazen kötü hisler biriktirdim, keşkeler, pişmanlıklar, iç çekişler biriktirdim.

Şimdiye kadar kurtulamadığım dertler biriktirdim, unutmam gereken aşklar biriktirdim

Ama en önemlisi;

Her zaman;

Birbirinden değerli dostlar biriktirdim…

Çağatay Akçay

Parke

Seni o gün gördükten sonra
Yaşamama bir sebep daha
Gece uzun sokaklar bomboş
Islandıkça doyarım sana

Beni bilmesen çok da umrumda
Farkedilmek yetmez ki bana
Beni sevmesen çok koyar sanki
Yeter ki dolaba bakma

Kitaplıkta en sağdaki okunmamış kitap olsam
Dolabının alt gözünde hiç giymediğin kazak olsam
Odandaki en biçimsiz en düzensiz parke olsam
Bozulmadan, kırılmadan, değişmeden öyle kalsam...

Çağatay Akçay

Boşluk

Herşey çok basit sade
Yaşamanın keyfi yok
Mutsuzluk ise her yerde
Hayatın anlamı yok

Garip bir yerdeyim
Saat var zaman yok
Bilsen ben ne haldeyim
Sorum çok cevap yok

Boşlukta duruyorum
Hiç bir amacım yok
Durdukça düşüyorum
Tutunacak bir yer yok

Çağatay Akçay 

Geldiler

Bana geldiler.

Hem de ne geldiler. Sağlı, sollu geldiler. Dökülürken dilinden kelimeler, alabildiğince fazla alacaksın onlardan nasibini. Haksızlık etmeyeceksin onlara, durdurmaya çalışmayacaksın.

Ankara bugünlerde soğumaya başladı. Ne de güzel oldu işin aslı. Doğum günüm yaklaşırken havanın sıcaklığından ziyade içimi ısıtan umutlarımın sıcaklığını hissediyorum bu gece. Bu gece yok. En azından bu gece umut var yarınlara taşımayı ümit ettiğim umutlarım var. Siyah değil bu gece, karanlık değil gökyüzü. Işık görüyorum uzaklarda bir yerde. Seninde ellerin sıcak biliyorum bu gece.

Kara kara gelemediler bu gece. Sıkıştıramadılar beni köşeye. Yüzümü örtemediler, engelliyemediler nefes almamı. Sebep yok diye düşünmüyorum bu gece. Kendi sebebimi yaratırım gerekirse.

Umutsuzluk, nefessizlik, çaresizlik, sevgisizlik be bütün ‘’sizlikleri’’ yok ediyorum. ‘’Bile’’ler yok bu yazımda ama sarı var, turuncu var, pembe var, turkuaz var ve sıcak renklerin her tonu var. Hatta senin ismini koyabileceğin yeni renkler bile çıkarabilirsin eğer dikkatle okuyacak olursan.

Güneş her gün doğmaz üstüne. Bugün üstüme doğacak konuştum kendisiyle. Ağaç dallarını sallayacağını söyledi, inanır mısın hem de biraz önce. İnanma istersen çoğu şeye ama ben inandım ve inanmak istiyorum tüm güzelliklere.

Biraz umut fışkırsın bu gece. Birazları çoklara çevirmek aslında bizim elimizde.

Birazlarınızın çoğalması dileğiyle… 

Çağatay Akçay

Hangisi Gerçek

Puslu camlardaki umutlarım mı, yaklaştıkça büyüyen bulutlarım mı gerçek?

Sessiz gecelerdeki buğulu gözlerim mi, kahkahalar atarken parıldayan gözlerim mi gerçek?

Kimsenin uzanamadığı yerlere uzanan ellerim mi yoksa kimse dokunmasın diye sakladığım ellerim mi gerçek?

Vücudumu taşıyan kemiklerim mi, ağaca bağladığım dileklerim mi gerçek?

Hiç masum olmayan niyetlerim mi, biraz zorlasam kırılacak bileklerim mi gerçek?

Uğruna her şeyimi verebilecek sevdiklerim mi, hiç hak etmedikleri halde verdiklerim mi gerçek?

Çok uzakta gördüğüm asmalardaki üzüm mü, size hiç göstermediğim yüzüm mü gerçek?

Şimdiye kadar size yazdıklarım mı yoksa içimde derinlere gömüp kazdıklarım mı gerçek?

Çağatay Akçay

Uzunca Bir Ara

En zorlamayla yapılacak şeylerden biriside yazmaktır sanırım. Cenazelerde el sıkmak zorluğunu saymıyorum ya da selam vermeyi hiç istemediğin bir anda bilmem kaç yıl önce görüp pek ısınamadığın birine.

Zordur yazmak içten gelmedikçe. Bir, üç varsın beş ay olsun, varsın kelimeler donsun. Yazamam, saçmalayamam, olmayınca zorlayamam. Bir şeyler yazayım dediğiniz oldu mu hiç? Benim oldu. Bir cümle yazıp arkasını getiremediğim zamanlar oldu. Saçmalamayı bile beceremedim. Kaldı ki iyi saçmalarım.

Bu gece biraz uzatacağım, mazur görün beni.

Terk etmek ya da terk edilmektir bu geceki konu. İkisi de zordur bilirim. İkisi de acıtır insanı kimi zaman. Can acırken ölçü bazen gurur bazen sevgidir. Sevgidir insanı hıçkırıklara boğan. Sevgidir insanı umutsuz bir sona hazırlayan.

Bir kurtuluş gibi gelir bazen terk edip gitmek. İyi geldiği zamanları çoktur aslında terk etmenin, eğer kalan kırıntılarsa ardından. Terk edip gitmek pişmanlıkta getirir. Yarım kalanlar akıldadır bazen. Keşkeler, olsaydılar ve peki ya şimdiler.

 Terk etmek isteyip de karşınızdaki üzülecek diye terk edemediğiniz oldu mu hiç? Onun sizi terk etmesi için olduğunuzun kimi zaman dışında davrandığınız? Yanındayken ölesiye sıkıldığınız oldu mu? Benim o da oldu. Geriye dönüp baktığımda aslında ne kadar yanlışmış. Ne kadar hem kendin, hem karşındaki için kötülükmüş meğer yapılanlar.

Peki ya terk edilmek? Çok seversin bazen, bilirsin yürümeyeceğini, bilirsin aldığın her nefesin aslında seni sonuna hazırladığına ilişkinin. Yine de bitiremezsin, umutsuzca savrulursun kendini lodosa bırakmış kuru yaprak gibi. Bilirsin ama o kadar çok istersin ki bitmemesini, o kadar çok istersin ki elini bırakmamasını. Görmezden gelirsin olanları, kendine yormazsın yapılanları. Çok tehlikelidir çok, bıçak gibi kesmez ama keski gibi zamanla oyar adamı.

Ani terk edilişler vardır bir de. Birden bire. Şimşek çaktığını görürsün sesi sonradan gelir ya. Bunlar öyle de olmaz. Şimşek çakar çakmasına ama senin olayı idrak edip, kabullenebilmen meridyenler arasındaki saat farkı gibidir kimi zaman. Neler yapmazsın ki. Şakaya yorarsın hiç beklemiyorsan eğer ilk defa terk edildiysen. ‘’Ne oldu, nasıl yani, neden ki’’ ler gelir ardından. Yeteri kadar büyümediysen hep bir sebep, hep bir hata ararsın ardından. Bilmezsin ki bitmiştir işte. Bitmiştir sadece. Nedeni, nasılı olmaz her şeyin. Varsa da; öyle olmuş, ne yapayım demesini bilmen gerekir. Her şeyin cevabını bulduk ya bu dünyada, cevaplanmamış soru kalmadı da senin ilişkinin sonlanmasının bir cevabı eksikti diye sormaz mısın kendine yeterli olgunluğa ulaşmadan?

Hala anlamadığım fakat kabullenebildiğim şeyler çıktı karşıma büyüdükçe.

Hala anlamadıklarımdan bir tanesi de; nasıl oluyor da vücudunun en ince ayrıntısına kadar ezberlediğin, her sabah beraber uyandığın, onun için çoğu hatta kimimiz için her şeyi feda edebileceğin insanlar aylar; yıllar geçtikçe, nasıl da uzak geliyor sana nasılda kuru bir ‘’merhaba’’  diyebileceğin ve daha da kötüsü, gerçekten hiçbir kin ya da öfke duymadan sadece ‘’merhaba’’ demek isteyeceğin bir insan haline geliyor?

Terk etmenin ya da terk edilmenin ne önemi var biten ilişkinin ardından. Kim kimden haklı, kim kimden güçlü eline düşen gözyaşlarının ardından? Hesabını tutuyor muyuz hiç kırdığımız kalplerin ya da telafisi olmayan hataların? Herkesin tuttuğu kendine olsun. Aman hesaplar karışmasın!

Sen olmasan da, ben olmasam da, o olmasa da hayat devam ediyor. Hayat devam ediyorsa ve hala yaşıyorsan bırak kurcalamayı çoğu şeyi, sende yaşa ardına bakmadan…  

Çağatay Akçay