25 Ocak 2011 Salı

Kelebekler

Korkardım bütün börtü böcekten küçükken ama onlar farklıydı hep. Türlü türlü renkli kanatlarıyla böcek gibi düşünmüyordum onları. İncitmekten korkardım hep kırılmasın isterdim kanatları. Süzülerek uçardı onlar mis kokulu ilkbahar sabahları.

Annemle yazlıktayken henüz 4-5 yaşındayken tanıdım onları. Hep yakın uçarlardı bana selam vermek isterken. Yakalamaya çalıştım bir tanesini incitmeden. Çok net hatırlıyorum mavi, siyah, sarıydı renk’i avuçlarımda dururken. Bu ne anne dediğimde kelebek dediğini hatırlıyorum sanki çok gerek varmış gibi onlar en fazla 1 hafta yaşıyor oğlum derken. İlk hüzünlendiğim anlardan biriydi hatırlıyorum hayata dair.

Çocukluk zamanları heyecanlı kalpler. Üstelik her yerde, her tarafta gülen, kahkaha atan yüzler. Yaz zamanları hareketli kimse yerinde duramazken. Her kız güzel, herkes iyi, mutlu bir şekilde bici bici yerken.

Derken;

Başlamaya başladı dertler. Sorumluluklar, hayat kaygısı, kötü hisler, asık suratlar.

Güzellikler şimdi nerdeler?

Güzellikler her yerde, görmeyi bilen gözlerle bakmak gerek derdi büyükler.

Kelebekler nerdeler?

Görüyor musunuz hiç ben artık pek göremiyorum güzel kanatlı kelebekleri. Güzel şeylerdi, kısa ömürlülerdi. Artık güzel şeyler kısa da olsa girmiyor mu hayatımıza?

Kelebekler nerdeler?

Kelebekleri hiç sevemedim ben.

Çünkü,

Güzel şeylerin çok kısa sürdüğünü henüz küçükken öğrettiler… 

Çağatay Akçay