25 Ocak 2011 Salı

Uzunca Bir Ara

En zorlamayla yapılacak şeylerden biriside yazmaktır sanırım. Cenazelerde el sıkmak zorluğunu saymıyorum ya da selam vermeyi hiç istemediğin bir anda bilmem kaç yıl önce görüp pek ısınamadığın birine.

Zordur yazmak içten gelmedikçe. Bir, üç varsın beş ay olsun, varsın kelimeler donsun. Yazamam, saçmalayamam, olmayınca zorlayamam. Bir şeyler yazayım dediğiniz oldu mu hiç? Benim oldu. Bir cümle yazıp arkasını getiremediğim zamanlar oldu. Saçmalamayı bile beceremedim. Kaldı ki iyi saçmalarım.

Bu gece biraz uzatacağım, mazur görün beni.

Terk etmek ya da terk edilmektir bu geceki konu. İkisi de zordur bilirim. İkisi de acıtır insanı kimi zaman. Can acırken ölçü bazen gurur bazen sevgidir. Sevgidir insanı hıçkırıklara boğan. Sevgidir insanı umutsuz bir sona hazırlayan.

Bir kurtuluş gibi gelir bazen terk edip gitmek. İyi geldiği zamanları çoktur aslında terk etmenin, eğer kalan kırıntılarsa ardından. Terk edip gitmek pişmanlıkta getirir. Yarım kalanlar akıldadır bazen. Keşkeler, olsaydılar ve peki ya şimdiler.

 Terk etmek isteyip de karşınızdaki üzülecek diye terk edemediğiniz oldu mu hiç? Onun sizi terk etmesi için olduğunuzun kimi zaman dışında davrandığınız? Yanındayken ölesiye sıkıldığınız oldu mu? Benim o da oldu. Geriye dönüp baktığımda aslında ne kadar yanlışmış. Ne kadar hem kendin, hem karşındaki için kötülükmüş meğer yapılanlar.

Peki ya terk edilmek? Çok seversin bazen, bilirsin yürümeyeceğini, bilirsin aldığın her nefesin aslında seni sonuna hazırladığına ilişkinin. Yine de bitiremezsin, umutsuzca savrulursun kendini lodosa bırakmış kuru yaprak gibi. Bilirsin ama o kadar çok istersin ki bitmemesini, o kadar çok istersin ki elini bırakmamasını. Görmezden gelirsin olanları, kendine yormazsın yapılanları. Çok tehlikelidir çok, bıçak gibi kesmez ama keski gibi zamanla oyar adamı.

Ani terk edilişler vardır bir de. Birden bire. Şimşek çaktığını görürsün sesi sonradan gelir ya. Bunlar öyle de olmaz. Şimşek çakar çakmasına ama senin olayı idrak edip, kabullenebilmen meridyenler arasındaki saat farkı gibidir kimi zaman. Neler yapmazsın ki. Şakaya yorarsın hiç beklemiyorsan eğer ilk defa terk edildiysen. ‘’Ne oldu, nasıl yani, neden ki’’ ler gelir ardından. Yeteri kadar büyümediysen hep bir sebep, hep bir hata ararsın ardından. Bilmezsin ki bitmiştir işte. Bitmiştir sadece. Nedeni, nasılı olmaz her şeyin. Varsa da; öyle olmuş, ne yapayım demesini bilmen gerekir. Her şeyin cevabını bulduk ya bu dünyada, cevaplanmamış soru kalmadı da senin ilişkinin sonlanmasının bir cevabı eksikti diye sormaz mısın kendine yeterli olgunluğa ulaşmadan?

Hala anlamadığım fakat kabullenebildiğim şeyler çıktı karşıma büyüdükçe.

Hala anlamadıklarımdan bir tanesi de; nasıl oluyor da vücudunun en ince ayrıntısına kadar ezberlediğin, her sabah beraber uyandığın, onun için çoğu hatta kimimiz için her şeyi feda edebileceğin insanlar aylar; yıllar geçtikçe, nasıl da uzak geliyor sana nasılda kuru bir ‘’merhaba’’  diyebileceğin ve daha da kötüsü, gerçekten hiçbir kin ya da öfke duymadan sadece ‘’merhaba’’ demek isteyeceğin bir insan haline geliyor?

Terk etmenin ya da terk edilmenin ne önemi var biten ilişkinin ardından. Kim kimden haklı, kim kimden güçlü eline düşen gözyaşlarının ardından? Hesabını tutuyor muyuz hiç kırdığımız kalplerin ya da telafisi olmayan hataların? Herkesin tuttuğu kendine olsun. Aman hesaplar karışmasın!

Sen olmasan da, ben olmasam da, o olmasa da hayat devam ediyor. Hayat devam ediyorsa ve hala yaşıyorsan bırak kurcalamayı çoğu şeyi, sende yaşa ardına bakmadan…  

Çağatay Akçay